top of page

NANOTAM'dan Dr. Cihan Çakır’a Yarı İletken Teknolojisini ve Bizlere Tavsiyelerini Sorduk


Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği'nin değerli mezunlarından Dr. Cihan Çakır, yarı iletken çalışmaları ve teknolojisine dair sorularımızı cevaplandırdı.


Çakır'ın da bünyesinde olduğu, sektöre yönelik çalışmaları ve ilgi çeken atıf sayıları ile adından söz ettiren Bilkent Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma Merkezi NANOTAM'dan da bahsedeceğiz. NANOTAM, Türkiye'de ilk defa Galyum Nitrat transistör ve entegre devre üretimi başta olmak üzere fotonik, mikro ve yarı iletken teknolojilerle çalışan bir Ar-Ge merkezi. Yarı iletken teknolojilerinin bize sunduğu avantajlar kadar, üretiminin hem kağıt üstünde hem de laboratuvarda birden çok isterinin bulunduğunu öğrenebileceğiniz söyleşimiz karşınızda!



NANOTAM'ın 2003 yılında Ekmel Özbay tarafından kurulduğunu biliyoruz. İlk başta Galyum Nitrat temelli malzemeler üzerinde, sonra metamalzemeler ve fotonik teknolojiler üzerinde çalışıyorsunuz. Devamında ise Galyum Nitrat temelli bir çip fabrikasına döndüğü, iletken teknolojiler ürettiği söylenebilir. NANOTAM bu sektöre Türkiye'de nasıl başladı? Yola çıkarkenki fikirlerinde Galyum Nitrat'ın yeri nedir?


“İlk başta NANOTAM, Bilkent Üniversitesi'ne bağlı bir araştırma merkezi olarak kuruluyor. 2000'li yıllara doğru Ekmel Hoca doktorasını tamamlıyor ve dönüyor. Kendi araştırma alanları çerçevesinde bir şeyler yapmak istiyor, laboratuvar kuruyor. NANOTAM öncelikli olarak savunma sanayisinin ihtiyaç duyacağı teknolojilerin araştırılması ve geliştirilmesi yönünde bir perspektifle kuruluyor. Yolculuğa Galyum Nitrat transistörlerle başlanıyor ve Galyum Nitrat'ın temel alındığı entegre devrelerin üretimiyle devam ediliyor. -Bu konunun ilgilileri, detaylarına küçük bir NANOTAM araştırmasıyla ulaşabilirler.- Galyum Nitrat, yenilikçi bir malzeme ve yenilikçi bir malzemeyle çalışmak demek en azından henüz genişlememiş bilimsel alanlarda çalışma yapılmaya devam edilebileceği ve geliştirmeye dair de potansiyeli olan bir teknoloji üzerine çalışmak demek. Ben silikon transistor üreteceğim, dediğinde zaten 1-2 dolara satılan ve aslında 70 yıldır yenilip yutulmuş, bilimsel anlamda da ortaya koyabilme potansiyeli daha az olan bir maddeyle çalışacağını anlamalısın.

Bununla beraber, gittikçe aygıtları küçültüyorsunuz. Daha iyi, daha kompakt tasarımlar yapıyorsunuz ama güç ve hız konusunda malzemenin fiziksel temel özelliklerine takılıp kaldığınız bir noktaya erişiyorsunuz. Galyum Nitrat bu alanlarda potansiyel avantajlar sunuyor. Dolayısıyla Ekmel Bey'in de Galyum Nitrat'a yönelmesinin temel sebebi bilimsel anlamda bir potansiyelinin olması yani teknoloji anlamında gelişecek açık bir yol bulunması diyebiliriz. Hem rekabet etmek zorunda kalacağınız daha az ürün çeşitliliğinin olması hem de Galyum Nitrat teknolojisine dayalı birçok savunma sanayi ürününün yer alacak olması. Bu da tabii ki ülkenin ihtiyaçları çercevesinde gelişiyor. “




Yarı iletken sektörünün büyük paraların döndüğü büyük bir sektör olduğunu biliyoruz. Türkiye'de bu sektörde üretmenin neleri gerektirdiği hakkında bizi bilgilendirir misiniz?



“Türkiye'de yarı iletken sektöründe ticari ürün üretmeye gitmenin yolu nasıl açıldı konusunda birkaç şey söyleyebilirim. Burada, savunma sanayisine yönelik Galyum Nitrat temelli teknolojilerin hedefleniyor olmasının nedenlerinden bahsedeyim. Yarı iletken sektörü kullanıcı elektroniğine yönelik olduğu andan itibaren çok ciddi bir maliyet baskısıyla karşı karşıya bırakılıyor. Çok büyük bir pazara hitap etmeyi doğrudan hedeflemek zorundasınız. Çünkü maliyeti düşürmek isteyeceksiniz ki bu ekonomiyle, üretim yordamıyla ilgili olan bir şey. Bir üründen 100 tane üretmek ve 1 milyon tane üretmek arasındaki katsayı farkı, bu iki sayının birbirine oranıyla ilgili değil. Bir şeyden 1 milyon tane üretmek için bir altyapı kurduğunuz anda, ancak 1 milyon tane satacağınızın garantisini veriyorsanız üreteceğiniz şeyin maliyetini aşağıya çekme olanağını sağlayabiliyorsunuz. “

“Bir kere Türkiye, yarı iletken sektörüne ve o geniş dünya pazarlarına açılma trenine geç kaldı. 1950'lerden sonra, transistör teknolojisinin gelişmesi vb. sebepler dolayısıyla bahsettiğimiz kullanıcı elektroniğine yönelik bir şeyler yapabilmek için Türkiye'nin devlet perspektifine ihtiyaç var. Çünkü bu üretim çok büyük yatırımlar gerektiriyor. Ama askeri teknoloji, ithalat ve ihracat kısıtlamalarına tabi ürünler üreteceğiniz anlamına gelir. Yani bu, sizin kendi teknolojinizi belli ölçüde kritik teknolojiler açısından yurtdışına bağımlı olmaktan kurtarmak anlamına gelir. İkincisi, maliyet baskısından belli ölçüde kurtulmak anlamına gelir. İşe öncelikle askeri alanlarda başlanıyor olmasının nedeni bu. Daha az sayıda ürün üretme perspektifine sahip olabilirsiniz. Askeri bir ürün olduğu için kullanıcı elektroniği gibi çok geniş pazarlarda çok farklı firmalarla fiyat açısından rekabet etme zorunluluğunuz olmayacak. Önceliğiniz ülke savunması gibi konular olduğundan, savunma sanayisine yönelik daha az sayıda kritik teknolojiler üretebilirsiniz. Bir ürünü yurtdışından aldığınızda 1 liraya alıyorsanız, yurtiçinde 2 liraya mal ediyorsanız bu kabul edilebilir bir şeydir. Kritik bir teknoloji çünkü.”

Dr. Cihan Çakır, Dr. Deniz Çalışkan, Prof. Ekmel Özbay

http://bilnews.bilkent.edu.tr/new-bilkent-nanotam-project-aims-to-enhance-food-safety-in-refrigerators/

NANOTAM'ın çip üreten bir fabrikaya dönüşmesi, ivmeli büyüyüşünün doğal bir sonucu diyebilir miyiz?






“Konuştuklarımızın üstüne şunları ekleyerek cevaplandırabilirim: olgunlaşmış belli teknolojilerin seri şekilde üretilme potansiyeli olan ürünleri çoklayabileceği; tekrar edilebilirlik, sürdürülebilirlik ve kalite parametreleri gibi konularda tekrarlı sonuçları verebilecek bir laboratuvarın ya da fabrikanın kurulmasını gerektirir. Tabii, yurt dışı ölçeklerle karşılaştırdığınızda yine çok küçük kalır. Ama Türkiye'de bunların belli zincir firmalar üzerinden yapılıyor olduğunu düşünürsek,Türkiye'nin ihtiyaçları açısından veya sadece iş pazarı, kritik teknolojiler açısından oldukça yeterli olduğunu görürsünüz. “



Yarı iletken teknolojisinde ilerlemek isteyenler için neler söyleyebilirsiniz?


“Bu alanın interdisipliner bir alan olduğuyla başlayalım. Yani sadece bir lisans sahibi olarak yarı iletken teknolojisine giriş yapmak, süreci olduğundan zor hale getirebilir. Bu durumda alan ile ilgili olan dersleri varsa almak, yoksa gidip üniversitenizden veya başka üniversitelerden dersleri seçmeli alma yoluna gitmek iyi olabilir. Fizik Mühendisliği için bu dersler İletken Fiziği, İnce Film Teknolojileri olabilir. Elektronikçiler ise belli gereçlere sadece ticari olarak satın alıp belli fiziksel parametreler için kullanılacak bir komponent gözüyle bakmadan, bu komponentlerin temel fiziksel parametrelerinin ortaya çıkmasını sağlayan şeyler nelerdir gibi konulara ilgi duyarlarsa; lisans veya yüksek lisans dönemlerinde bu alanlarda çalışmış hocalarla bitirme projeleri veya yüksek lisans tezi yapmaya çalışırlarsa ciddi anlamlı fayda sağlarlar. Cesaret kırmak istemem ama ekleyeyim, içine girmeden uzmanlaşması dışarıdan zor olan ve altyapı gerektiren bir alandır.”


Bugün lisans eğitimine devam eden ve ilerleyişinizin örnek olacağını düşündüğümüz arkadaşlarımız için sormak istiyoruz: Siz nasıl bir Fizik Mühendisliği öğrencisiydiniz? Şu anki işiniz ile yollarınız nasıl kesişti?


“Fizik Mühendisliği bölümüne zaten ilgi duyduğum için geldim. Bilimsel çalışmalar yapmak isteyen, deneysel süreçler içinde yer almak isteyen biriydim. Bu anlamda tam notlar alarak tüm dersleri geçen biri olmamakla beraber, özellikle laboratuvarları her şeye rağmen çok faydalı bulurdum. Sonunda bitirme projesini yaparken ileri malzemeler üzerine çalışıyordum. Engin Özdaş'ın laboratuvarına girdim. Bir yıl kadar bitirme projesi kapsamında onunla beraber çalıştık. Engin Hoca deneysel süreçleri çalışan iyi bir bilim insanıdır. O zamanlar laboratuvarlarımızda ciddi bir altyapı vardı. Bir temiz oda olmasa bile, Glove Boxta çalışmak dışarıya göre daha temiz bir ortam imkanı sağlıyordu. Demem o ki içinde bulunduğum o çalışma süreci beni gerçekten hazırlayan şeydir. Bölümde şu an neler oluyor bilmiyorum tabii. Ama bu alanda çalışmak istiyorsanız bölümünüzde mutlaka dirsek temasında bulunmanız gereken insanlar olduğunu biliyorum."

"Siz beni soruyorsunuz ama benden sürekli yukarıya çıkan bir başarı hikayesi beklemeyin.Ben mezun olduktan sonra, her mezun olan gibi öncelikli olarak para kazanmak amacında idim. Eşimle evlenmek gibi hayata dair planlarım vardı. Fizik Mühendisi ne yapar, işsiz mi kalacağız gibi sorularım vardı. Birçok farklı yol deniyordum. Tabii, hayat öyle sürekli yukarı çıkan bir şey değil. İnişleri çıkışları olan bir şey. Hele Türkiye gibi ülkelerde şans faktörünün normalde olması gerekenden fazla insanların hayatını biçimlendirdiği gibi benim hayatımda da söz sahibi. Sağlık alanında iş imkanı var, para var vs. deniyordu. Önce sağlık fiziği alanına yöneldim. Baktım ki mesleki tatmin anlamında bana uygun değil, vazgeçtim. Daha sonrasında bir inşaat şirketine girdim. Akıllı bina sistemleri ile yangın söndürme, güvenlik ve görüntü işleme vs. gibi işler vardı. Ama sonuçta şantiyede çalışıyorsun ve bu da benlik bir şey değildi. Sonunda, bir iş ilanı sitesinde NANOTAM'ın ilanını gördüm. Ben o zamana kadar çok farklı şeyi yaşadığım için yani -abartılı olacak olsa bile- hayatın sillesini yediğim için bu iş konusunda oldukça kararlıydım. Bu işe ilgi duyduğumu, ne kadar istekli olduğumu ve yapabileceğime inandığımın altını çizmiştim. Ekmel Bey ve eşiyle yaptığımız iş görüşmesinde, Engin Özdaş'la çalışmış olmamın ve o süreç içerisinde elde etmiş olduğum deneyimlerin NANOTAM'ın perspektifiyle uyumlu olduğunu görebilmiştik."


En az işverenin beklentisi kadar yetkin bir mühendis olmak için neler yapmalıyız sorusunun cevabı da önemli. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?


"NANOTAM gibi iş olanağı sağlayabilecek yerler var ama yine de çok sınırlı sayıda. Dolayısıyla çok pembe bir tablo çizemeyeceğim. Kendine bir perspektif belirleyip nasıl ve ne yaparken mutlu olunabileceği konularında biraz daha kararlı olabilenlerin, ne yapmak istediği konusunda net bir fikri olanların sağa sola çarpsa da ilerleyebileceğini söyleyebilirim. Fizikten örnek verelim, bir iletkenin içerisinde elektronun gidişi gibi gerçekte sağa sola sürekli çarpıyor olsan da ortalamada ilerleyebilirsin. En azından gitmek istediğiniz yerle ilgili genel bir kararlılık gerekiyor. Tek amacınız mali kazanç elde edebileceğiniz bir yer bulmaksa, orda şans faktörü, hadi olasılık diyelim, daha ön plana çıkıyor.
NANOTAM gibi yerlerde işe girmek istiyorsanız ve lisans-yüksek lisans dönemindeyseniz, kendinizi geliştirmek için belli ölçüde fırsatınız da varsa bazı dersleri almış olmak, bazı programlara hakim olmak gibi konularda özeleştiri yapmanızı tavsiye edebilirim. Multi Physics çalıştım , Comsol çalıştım ve Zimax çalıştım demek; temiz oda klasmanları şudur, metreküp başına şu boyuttaki parçacıklardan şu kadar varsa bu anlama gelir, diyebilmek önemlidir. Bazen kelimelerin kendisi bile bu kişi ilgi duyuyor ve işi yapabilir dedirtiyor."


Siz ekibinize yeni üyeler seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Ortalamanın önemli olup olmadığı konusunda çok farklı fikirler mevcut. Siz bu konuda ne söyleyebilirsiniz?


"Açıkçası ben pek klasik iş ilanlarındaki şartlara bakmam. Ortalama, kendi ekibime personel alırken benim için çok arka sıralarda olan bir parametre. Yüksek not ortalaması denen şeyin kendisi objektif bir değerlendirme değil. Hele Türkiye’de kimsenin başarısını ve başarısızlığını doğrudan kanıtlayan bir şey değil. Evet, elbette bakılabilir. Bu kişi hangi dersleri alabilmiş ve geçebilmiş diye bakılabilir ama bir bölümü çok yüksek not ortalaması ile 4 yılda bitirdi diye o kişi çok iyi bir mühendis, biliminsanı olacak demek diye bir şey yok. Bu o işe alımı yapacak yöneticinin perspektifine göre değişecektir."

Çoğu kez ODTÜlülerin, ODTÜlüleri tuttuğunu duymuş olmakla beraber bazı iş yerlerinde aynı okul mezunlarının çoğunlukta olduğuna rastlamak mümkün. Fizik ve elektronik alanında biz Hacettepeliler olarak buna benzer bir tutum göremiyoruz.



Peki, NANOTAM'ın bünyesinde de bahsettiğimiz gibi bir sayıca üstünlüğe rastlanabilir mi?


"Çalışanların yüzde seksen gibi bir oranla Hacettepelilerden oluştuğunu söyleyebilirim. Ama elektronikçilerin çoğu Bilkent ve ODTÜ’den oluyor. Ankara Üniversitesi’nden de arkadaşlar var. Şunu atlamayalım: Farklı okullardaki bölümlerin özelleştikleri farklı alanlar oluyor. Bizde Katıhal Fiziği, Yarı İletken Fiziği daha ön planda. Mesela, ben işi alımına çıkacağım zaman, en azından nasıl bir personel ihtiyacı olduğunu bildiğim için bunun ne kadarını Hacettepe’den mezun olmuş bir Fizik Mühendisinin karşılayabileceğini biliyorum. Yani işin içinde belli ölçüde mikro milliyetçilikler olabilir. "


Uzun zamandır dünya gündeminde yer alan temiz enerji konusuna da değinelim istiyoruz. Hızla artan teknolojik gelişmelerin bu konuda önlem almayı kolaylaştırdığını biliyoruz. Peki, yüksek verimli ve az maliyetli temiz teknolojiler ile uzun vadede enerji problemimizin çaresi olarak görülmeleri tartışmasında siz nerede duruyorsunuz? Size göre bu ikisinden başka bir çözüm yolu var mı?


"Kişisel görüşümü söylersem, ancak daha az tüketerek çözebiliriz. En hızlı şekilde dünyayı kurtaracak şey budur. Yeni teknolojileri elbette geliştireceğiz. Mağara dönemini savunup teknoloji düşmanlığı yapacak değiliz. Burda önemli olan, gereçlerimizi daha verimli çalıştırmak, fosil yakıtlardan vazgeçmek vs. değil. Bunları yaparız, zor değil. Bu konunun çözümü için en önce insanların sürekli tüketim arzularını körükleyecek politikalardan uzaklaşmalıyız. Daha fazla üretelim; onları satalım, satalım ve satalım diyecek politikalardan kurtulmalıyız. İhtiyaç yaratmamalıyız. Dünyamızın geleceği ve enerjisi konusunda geçtiğimiz aylarda, Evrim Ağacı'nda çöplerin ve plastiklerin geri dönüşümü ile ilgili 2 seri video çıktı. Onu izlemenizi öneririm. %100 katılmamak ile beraber konuyu etraflıca iyi işlediklerini düşünüyorum."

----------------------------------

Akademik basamakları henüz tırmanıyor olanlarımız için bir yol gösterici olmasını umduğumuz söyleşimizde bize eşlik ettiği için Dr Cihan Çakır'a hem H-Mech ailesi hem de okuyucularımız adına teşekkür ediyorum. Kendisinin tecrübesinden ve güzel sohbetinden faydalanmak bizi çokça mutlu etti. Okuyucularımızın da aynı duyguları paylaştığına eminim.


Bu söyleşinin gerçekleşmesinde yardımları için Asrın Üzgüç’e teşekkür ederiz.

 

Dr. Cihan Çakır ile iletişime geçmek ve çalışmalarını incelemek için: https://www.linkedin.com/in/cihan-%C3%A7ak%C4%B1r-776873100/


NANOTAM kurucusu Prof. Ekmel Özbay ile iletişime geçmek ve çalışmalarını incelemek için:


NANOTAM'ı tanımak ve çalışmalarını incelemek için:


 

332 views0 comments
Post: Blog2_Post
bottom of page